Şiddet kavramı uzun süredir gündemi işgal ediyor. Ancak kavram dile getirilirken çoğu kez herkesin aklına aynı şey gelmiyor. Daha çok insanlara yönelik, işkence ve fiziki müdahaleler olarak anlaşılıyor. Buna rağmen şiddetin net bir şekilde tanımlanması mümkün olmuyor.
Mümkün olmamasının nedeni, birçok kavram gibi şiddet kavramının da belli bir kültürel altyapısının olmasıdır. Şiddeti tanımlarken hangi kriterlere yaslanılması gerektiği de ayrı bir problem oluşturuyor. Örneğin bir Batılı için “otomobil’den bir şey çalmak, birini dua ederken rahatsız etmekten daha büyük bir suç; bir Afrikalı için ise tam tersi” İspanya’daki boğa güreşleri, başka toplumun insanları için bir vahşet gösterisi olarak algılanabilirken, bir İspanyol için spor, hatta bir eğlence olarak anlaşılabilmektedir. Dolayısıyla bir eyleme, bir toplumun şiddet demesi, bir başka toplumun onu şiddet olarak ele alması anlamına gelmemektedir.. Öyleyse “şiddeti değerlendirirken kriterimiz ne olmalıdır?”sorusu ile yola çıkmak ve bu konuda evrensel kimi kriterler ortaya koymak durumundayız.
Günümüzde Ayrımcılık da önemli bir ahlaki sorun olarak öne çıkmaktadır.
Ayrımcılık ayrımdan türetilmiş bir kavram olması hasebiyle bize hemen benzercilik ve benzerlik kavramını düşündürmektedir. Çünkü eğer benzer olan varsa ayrı olan vardır. Benzerlik ve ayrılık birbiriyle beslenen iki kavramdır kısacası. Ancak bu kavramların hangisinin asli hangisinin arızi olduğunu tespit etmek kolay gözükmemektedir. Çünkü meselenin ontolojik yönü olduğu gibi ahlaki yönü de bulunmaktadır. Bunu irdeleyeceğiz.